Okçu Kadın. Ayağımla bile atarım
İndir - Download
Motorlu Araba
İndir - Download
Ben Kurbanlık Değilim
İndir - Download
Kişisel gelişim yazıları, İslami kıssalar, Psikoloji yazıları ve birazda eğlence yazıları. Kısacası takılıp kalacağınız bir site.
Okçu Kadın. Ayağımla bile atarım
İndir - Download
Motorlu Araba
İndir - Download
Ben Kurbanlık Değilim
İndir - Download
Yazı biraz uzun ama okumanızı tavsiye ediyorum.......
İşte David Rockefeller’in söyledikleri:
Yazılardan Başlıklar
TÜRKİYE'YE ADNAN MENDERES ZAMANINDA "MARSHALL YARDIMI" İLE EL ATTIK
Mesela Türkiye’yi ele alalım. Türkler de yıllar boyu komünizme karşı savaşmıştır. 1950’lerde ülke yönetimine bize desteğimizle Adnan Menderes gelmişti. Aslında Menderes bizimle başta gayet güzel bir diyalog kurmuştu. Bizden seçimde aldığı destek karşılığında, Marshall yardımı adı altında devamlı borç alıyor ve ülkesinde yatırımlar yaparak sanayi yapısını geliştiriyordu.Fakat o kadar plansız ve programsız harcama yapıyordu ki ödeme günleri geldiğinde, bizden, borç ödemek için tekrar tekrar borç istemeye başladı. Biz de kendisinden ülkesini yabancı sermayeye açmasını ve bizim şirketlerimize özel imtiyazlar tanımasını, diğer bir deyişle Osmanlı İmparatorluğu’na dayatılan kapitülasyonlarbenzeri şeyler talep ettik Menderes bize bunu hiçbir zaman kabul etmeyeceğini söyledi ve bizden uzaklaşamaya başladı. Ülke insanı ilk defa asfalt yollarla tanışıyor, fabrikalar arka arkaya dikiliyordu. Ülkenin çoğunluğu Müslüman olduğu için ülkenin her yerine camiler yaptırıyordu. Menderes bu şartlarda iktidarda ki yerini uzunca bir süre için, sağlamlaştırdığını sanıyordu. Bir darbe ile bu işe bir son verildi ve sonunun öyle bitmesini istemediğimiz halde, çalışma arkadaşlarıyla beraber idam edildi. Sadece CELAL BAYAR kurtuldu, çünkü bir MASONDU ve yakın arkadaşı Papa Roncalli ya da diğer adıyla 23. John, Vatikan’ın baskısıyla onu idamdan kurtardı.
Âl-i Osman'ın yıkılışını hazırlayan sebeplerden biri de yabancı mekteblerde yetişen ve tahsil için Avrupa'ya gönderilen gençlerimizdir. Onlar mayalarındaki cevherden şüphelendiler. Ecnebî hayatının cazibesi gözlerini kararttı; hakikati göremediler.
Abdülhamid Hânın tahsil için Avrupa'ya gönderdiği yazarlardan biri olan Yahya Kemal'in hatıralarından bir bölüm:
"- ...Paris'te Luxemburg bahçesine yakın bir sokakta, ekseriyetle talebelerin kaldığı bir otelde, şuursuzca bir çalışma sürdürüyoruz; nereye gittiğimizi, neye hizmet ettiğimizi bilmeden. Hedefimiz Âl-i Osmanı, yani kendi devletimizin yıkılışını hazırlamak... Göz kamaştırıcı Avrupa hayatını memleketimize taşımak; onlar gibi yaşamak. Bizi yönlendiren hain ellerin yönlendirmesiyle, nereye gittiğimizi bilmeden faaliyetimize devam ediyoruz.
O günlerde Lehistanlı ( Polonyalı ) bir gençle tanışmıştım. Sohbetlerimiz esnasında bu genç dedi ki:
"Siz buralarda ne arıyorsunuz? Sizin ve bütün Genç Türkler'in ( Jöntürk ) ""Vatan Hasreti"" beni gayri ihtiyari gülüsetiyor. Sizin vatanınız yok mu? Yenipazar'dan, Balkanlar'dan tâ Yemen'e kadar ovalarınız var, dağlarınız var, şehirleriniz var, kaleleriniz var, kışlalarınız var. onların üzerinde sizin albayraklarınız dalgalanıyor. Sokaklarınızdan geçen askerler, biliyorsunuz ki sizin dininizdendir; sizin kanınızdandır; sizin dilinizi konuşur... Ah! Bu saadetin kadrini hissedemiyorsunuz. Benim gibi esir bir milletin çocuğu böyle bir manzarayı rüyâsında bile görmek için can verir. En son Lehistan ihtilalinde, Varşova'nın bir sokağında "Leh" bayrağını 24 saat dikili bulundurmak içim en cengaverleri, yiğitleri can verdiler. O güzel 24 saat her gün tekerrür etse, her gün can veririz.
Siz Türkler istiklâlinizin kadrini bilmiyorsunuz. Ancak onu kaybedeceğiniz zaman öğreneceksiniz. Siz bindiğiniz dalı kesiyorsunuz..."
Bu Sözleri Âl-i Osman yıkıldıktan sonra hatırladım, daima hatırlayacağım. Çünkü benim gibi, bütün Türkler de o ızdırabı, onun tahmnin ettiği zamanda öğrendiler. Yani Osmanlıyı kaybettikten sonra...
Yahya Kemal Beyatlı
Tevhid-i Efkâr - 1922 şubat
Bir gün sormuşlar ermişlerden birine:
'Sevginin sadece sözünü edenlerle,onu
yaşayanlar arasında ne fark vardır?'diye.
'Bakın göstereyim' demiş ermiş.
Önce
sevgiyi dilden gönlüne indirememiş olanları
çağırarak onlara bir sofra hazırlamış.
Hepsi oturmuşlar yerlerine.
Derken tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından da derviş kaşıkları denilen bir metre boyunda kaşıklar.
Ermiş
'Bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz' diye bir de şart koymuş.
'Peki' demişler ve içmeye teşebbüs etmişler.
İbn Firnas’ın (Ö–808) Wright kardeşlerden 1023 sene önce uçağı yapıp uçmayı gerçekleştirdiğ ini.
Cabir bin Hayyan (721–805)’ın John Dalton, Otto Hahn, Enrich Fermi ve Albert Einstein’dan 1000 sene önce Atom üzerinde çalışmalar yaparak ilk defa atomu tarif edip atom bombasının şiddetinden bahsettiğini.
İbnün Nefis (?-1288) ilk defa kan dolaşımını bulmasına rağmen bunun 16. yy.da Michael Servitüs ve W. Hervey’e mâledildiğini.
Sabit Bin Kurra (835-902)’nın Anesteziyi ilk defa bulduğunu, Ali bin İsa (Xl.yy.)’nın ise ilk defa onu göz ameliyatlarında uyguladığını. Göz hakkında ilk defa müstakil bir eser hazırladığını, fakat bunun 1850 yılında Junkey’in buluşu gibi takdim edildiğini.
Kaynak: Batuhan Pekcan
Kurtuluş savaşının önderi Mustafa Kemal Atatürk hakkında pek bilinmeyen 30 özel madde...
1."ATA" LAFINI SEVMEZDİ
"Atatürk" lafını ilk kez donemin Türk Dil Kurumu Başkanı bir konuşmasında kullanmış, Mustafa Kemal de çok beğenerek soyadı olarak almıştı.Kendisine
"Ata" diye hitap edilmesinden hiç hoşlanmazdı.
2.EN SEVDİĞİ YEMEK
Manastır Askeri Lisesi yıllarından kalan bir alışkanlıkla hayatı boyunca ensevdiği yemek kuru fasulye ve pilav olarak kaldı. Tatlıya düşkün değildi ama cani istediğinde çok sevdiği gül reçelini tercih ederdi.
3.EN BÜYÜK HAYALİ DÜNYA TURUNA ÇIKMAKTI
Ömrü yetseydi bir dünya turuna çıkıp Türk dili ve tarihi üzerindeki çalışmalarını genişletmek en büyük hayaliydi.
4.BAŞUCU KİTABI "ÇALIKUŞU"YDU
Binlerce kitabi vardı. Ama bunların arasında bir tanesini hayatı boyunca hatta cephede bile başucundan ayırmadı. Reşat Nuri Güntekin'in ünlü "Çalıkuşu" romanını hep yanında taşır, her gün rast gele bir yerinden acar, birkaç sayfa okurdu.
5.KABUL SALONUNDAKI AT YAVRUSU
Atlardan sonra en sevdiği hayvan köpekti. "Fox" adını verdiği köpeği, Gazi`nin yatağının ayak ucunda uyurdu. Hayvanlara düşkünlüğü o dereceydi ki bir gün misafirlerinin de görebilmesi için yeni doğmuş bir tayla annesinin
Cankaya Kosku kabul salonuna getirilmesini bile emretmişti.
Genç kadın, bebeğin güzelliği karşısında büyülenmiş gibiydi. Kıvırcık sarı saçları, iri mavi gözleri, kalkık bir burun ve küçük kırmızı dudaklarıyla bir kartpostalı andıran bebek, kadının şimdiye kadar gördüğü en canayakın kız çocuğuydu. Onun ipek yanaklarını daya doya öpmek ve Cennet kokusunu içine çekmek için eğildiğinde:
“Dokunma bana…” diye bir ses duydu. “Beni okşamaya hakkın yok senin.”
Kadın korkuyla irkilip etrafına bakındı. Bebekle kendisinden başka içerde kimse yoktu. Aynı sesi tekrar duyduğunda bebeğe döndü. Aman Allahım! Yeni doğmuş gibi görünmesine rağmen konuşan oydu.
Rivayet olunur ki bir kutlu gecede, Kanuni Sultan Süleyman, rüyasında Resulullah efendimizi görür.
Sultan Süleyman, peygamber efendimizi takip ederek bugün Süleymaniye''nin inşa edilmiş olduğu yaklaşık yetmiş dönümlük arazinin bulunduğu çok güzel manzaralı tepeye gelirler. Bu tepe, hem Haliç''i hem de Boğaziçi''ni mükemmel bir açıdan görür.
Peygamber Efendimiz, Sultan Süleyman''a;
“Mihrabı buraya, minberi buraya olsun” der.
Penelope Cruz, ilk filmi ‘Jamon Jamon’daki çıplak sahneleri yüzünden gerginlik yaşarken en büyük destekçisinin annesi olduğunu anlattı.
İspanyol aktris “İlk filmim ‘Jamon Jamon’daki sahnelerim nedeniyle çok gergindim, annem bunu anlayışla karşıladı. Bir süre duygusal her şeye sert tepki verdim. Yıllarca öpüşme sahnesi bile çekmedim” dedi.
"Rahmetli babam o zamanlar Konya’nın tek gazetesi olan “Babalık” gazetesinin başyazarı idi. Ondan işittiğim şu olayı aynen naklediyorum:
“Devrin ilk Maarif Vekillerinden (Milli Eğitim Bakanı) Necati Konya’ya gelmiş ve Latin harflerinin üstünlüğünü(!) anlatmak üzere bir konferans düzenlemişti. Şehrin her tarafına yapıştırılan ilanlarda:
“EskiHarflerle Birlikte Kur’an’ı da Tarihe Gömdük” yazıyor ve konferansın ertesi gün saat 10′da verileceği belirtiliyordu.
AŞK ARİTMETİGİ
* Akıllı erkek + Akıllı kadın = aşk
* Akıllı erkek + Aptal kadın = ilişki
* Aptal erkek + Akıllı kadın = evlilik
* Aptal erkek + Aptal kadın = hamilelik
OFIS ARİTMETİGİ
* Akıllı patron + Akıllı eleman = kar
* Akıllı patron + Aptal eleman = üretim
* Aptal patron + Akıllı eleman = terfi
* Aptal patron + Aptal eleman = fazla mesai
ALISVERIS ARİTMETİGİ
Yavuz Sultan Selim, Alevi katliamı yaptı mı?
Yavuz Sultan Selim'in artık bir şehir efsanesi haline gelen alevi katliamı yaptığına dair söylentiler, Prof. Dr. Feridun Emecen'in "Yavuz Sultan Selim" adlı kitabıyla tarih oluyor.
Kitabında Yavuz'un herhangi bir alevi katliamı yapmadığını kaynaklara dayanarakortaya koyan Feridun Emecen, konu hakkındaki ezberleri bozarak, "Alevi katliamı" iddiasının yanlışlığını, dönemin kaynakları ve arşiv belgelerine dayanarak gün ışığına çıkartıyor.
Tarih Profesörü Alevi Katliamı İddiasına SonNoktayı Koydu
Yıllarca Yavuz Sultan Selim'in Doğu'da 40.000 Alevi'yi katlettiği, sistemli bir soykırım uygulattığı gibi ifadelere yer verilirve bu hatalı bilgiler eserden esere nakledilirdi. Osmanlı Klasik Çağı'nın ülkemizde sayılı uzmanlarından biri olan İstanbul Üniversitesi Tarih Bölümü öğretim üyelerinden Prof. Dr. Feridun Emecen, asırlardır tarihî bir gerçek gibi aktarılan"katliam" konusuna son noktayı koydu. Emecen, ajansımıza yaptığı açıklamada"Öncelikle tarihten birtakım rivayetler bularak bu bilgileri tarihî serinkanlılıktan âzade olarak ortaya atıp toplumlar arasında düşmanlık tohumları ekilmesini, ayrışmaya gidilmesini son derece yanlış ve tehlikeli bulduğumu belirtmek isterim. Bu tür iddialardan sosyal ve siyasi menfaatler beklemek son derece yanlıştır. Bu sadece husumeti körüklemekten ve karşılıklı boş suçlamalarla içtimai ahengi bozmaktan başka bir işe yaramaz." dedi.
Büyük Cihangir Yavuz Sultan Selim’in günde 3 saat uyku uyuyup tahta kaşıkla tek çeşit yemek yediğini ve herhangi bir saray halkından ayırt edilmeyecek kadar sade giyindiği ve bunu soranlara:
“Vezirlerin ve beylerin süslü giyinmeleri, padişahlarına saygıdan ileri gelir. Biz kime şirin görünmek için süslü giyinelim ki?
Bizim padişahımız ALLAH (cc) vücudun dışına değil içindeki cevhere (imana) bakar” diye veciz bir cevap vermesi ne kadar manidâr…
Refik, İbrahim; Efsane Soluklar, T.Ö.V. Yay., İzmir/1992, s. 70
İbretlik İslami Kıssadan Hisseler sayfasının izni ile paylaşılmıştır.
Bir gün bir mü’minin şeytânı ile bir kâfirin, şeytânı karşılaşırlar. Kâfirin şeytânı yağ’lı, semiz, parlak ve temizdir. Mü’minin şeytânı ise zayıf, pis, kirli ve çıplaktır.
Kâfirin şeytânı, mü’minin şeytânına;
- Bu ne hâl? diye sorar.
Mü’minin şeytânı;
- Ne yapayım, bir adama düştüm ki
Adnan Kahveci- Eski Maliye Bakanı.
Dedi ki;
"Bizim bağımsız olmamız için
Amerika ve IMF'den kurtulmamız
lazım.." 2 gün sonra trafik
kazasında öldü..!...
Bedri İnce Tahtacı- Saadet partisi
Gaziantep milletvekili,
Dedi ki;"Amerika en büyük
engeldir bir ülkede; A.B.D istediğini
Başbakan yapar, istediğini
Cumhurbaşkanı "5 gün sonra Antep'e giderken trafik kazasında
öldü..!
Turgut Özal-Cumhurbaşkanı.
Dedi ki;
"Musul ve Kerkük bizimdir. Bunu
dünya biliyor, Alacağız"10 gün
sonra öldü..!
Eşref BİTLİS- Jandarma Genel
Komutanı.
Dedi ki;
"Amerika'nın İncirlik'ten kalkan
uçakları PKK'ya yardım dağıtıyor"
4 gün sonra eksi -60 dereceye
kadar dayanıklı olan TSK.lerine ait uçak ile Siirt’e giderken kaza
geçirerek uçağı daha kalkar iken
Ankara Yenimahalle posta işleme
merkezinin üzerine düştü ve öldü..!
Kaza nedeni uçak motorlarının
buzlanması! Oysa Siirt'te o esnada hava soğukluğu -11 idi. Ank.’da
ise -5 idi.
Recep YAZICIOĞLU- Denizli Valisi.
Denizli'de kanun çıkardı;"Artık
bundan sonra cafe ve benzeri
yerlerde İngilizce isim
kullanılmayacak, yani cafe değil kahve yazılacak" dedi vee.. 1
hafta sonra Ankara'ya giderken
trafik kazasında öldü..!
Bahtiyar AYDIN-Diyarbakır J.Bölge Komutanı;
"Bu dış mihrakların büyük bir
oyunu, sakın inanmayın ,
kanmayın kardeşi kardeşe
vurduruyorlar, Lice'si ile Hani'si ile
Eruh'u ve Edirne'si Muş'u ile aynı ırkın evlatlarıyız,buülke kolay kazanılmadı Çanakkale de
dedelerimiz omuz omuza can
vererek kazandılar bizde laiki ile
muhafaza edeceğiz ve bu PKK
bitecek bu ABD oyunu son
bulacak" dedi ve.....10 gün sonra Diyarbakır Lice'de ilk okul
çocuklarına önlük,bot,ayakk
abı,ve kırtasiye malzemesi dağıtır
iken keskin nişancı silahı ile
sırtından çocukların gözü önünde
vurularak öldü.
TBMM-
1 Mart tezkeresine red
oyu verdi. 3 gün sonra
İstanbul’un göbeğinde bombalar
patladı. Kaç kişi öldü?
Bu yazı Turkler Geldı sayfasından alınmıstır.
“Dershanede hocayı beklerken ışıklar kapanmış ve bir çizgi film gösterilmeye başlanmış. Filmin adı ” Küçük Tavuk “. Bir kümes var. Kümeste bir çok tavuk ile genç ve küçük horozlar, bir de kümesin yaşlı ve büyük horozu bulunuyor. Kümesin etrafında da bir tilki dolaşıyor. Yaşlı ve büyük horoz, tilki içeri girmesin diye kümesin kapısını sıkı sıkıya kapatmış, tavuklarıdışarı bırakmıyor. Tabii dışarı çıkamadıkları için doğru dürüst yemlenemeyen tavuklar da zayıf ve küçük tavuklar. Yaşlı ve büyük horoz ise dışarı bırakmadığı tavuklara ölmeyecek kadar mısır tanesidağıtarak yaşamalarını sağlıyor.
Bir acelesi olduğunu, onu görür görmez anlamıştım.Sağanak halinde yağan yağmura aldırış bile etmiyor ve bükülmüş haline rağmen sağa sola koşuyordu.
Yanına sokularak:
- Hayrola teyzeciğim, dedim. Bir derdiniz mi var?
Sıcak bir tebessümle:
- Buraların yabancısıyım evladım, dedi. Hastane tarafına gidecek bir araba arıyorum.
- Biraz beklerseniz aynı dolmuşa binebiliriz, dedim.Oraya geldiğimizde size haber veririm.
Teşekkür ederek yanıma yaklaştı ve küçük bir çocuk gibi şemsiyenin altına girdi.Nurlu yüzü yağmur damlacıklarıyla ıslanmış ve yanakları pembe pembe olmuştu.
- Torunlarımdan biri menenjit geçirdi, diye devam etti. Ziyaret saati bitmeden dolaşmak istemiştim.
- 20 dakikanız var, dedim. Hastaneye yakın ama, bu havada pek araba bulunmuyor.
ERMENİ PATRİĞİ TOKATLI AVEDİK SADRAZAM ÇORLULU ALİ PAŞA'NIN HUZURUNDA
OSMANLI'NIN, FRANSA'NIN ANADOLUDAKİ ERMENİLERİ KATOLİKLEŞTİRME ÇALIŞMALARINA KARŞI KULLANDIĞI ERMENİ PATRİĞİ TOKATLI AVEDİK'İN ÖYKÜSÜ
Papalığın Anadolu'nun birçok yerine misyonerler göndererek Ermeni ve Rumları katolikleştirme çalışmaları ve mezhep değiştirmelerden doğan sorunlar 1830'lu yıllara kadar Osmanlı'nın başlıca iç problemlerinden birini teşkil etti. Her padişah, bu soruna çözüm bulmaya çalıştı. 1701'de dönemin hükümdarı İkinci Mustafa üzerindeki etkisiyle tanınan Şeyhülislam Feyzullah Efendi, Erzurum kadılığı yıllarından tanıdığı ve mezhep değiştirmelere karşı olduğunu bildiği Ermeni olan Tokatlı Avedik'i, mezhep kavgalarına karşı çalışması için İstanbul'a davet etti. Ağustos 1701'de İstanbul'a gelen Avedik Piskpos, Şeyhülislam Feyzullah Efendi'nin tavsiyesiyle "patrik kaymakamı" tayin edildi ve İstanbul'un çeşitli semtlerinde Ortodoks ve Katolik münakaşasının yatıştırılması için vaazlar verdikten sonra Şeyhülislam'ın tavsiyesiyle Edirne'ye gitti.
7 Mart 1702'de, Edirne'de bulunduğu sırada yine Şeyhülislam Feyzullah Efendi'nin yardımıyla İstanbul Patriği tayin edildi. Kudüs Patrikliğini de lağvedilerek ve bu makam da Tokatlı Avedik'e bağlandı.
FRANSIZLARIN NEFRETİ
Adam kapıyı açtığında, polislerle karşılaştı.
-Bir şey mi istediniz? Diye sordu heyecanla.. Bir olay mı var?
İçlerinden komiser olanı:
-Geçen yıl evinizi soyan hırsızı yakaladık, diye cevap verdi. İfadesinden, bu eve de girdiğini anladık.
Adam polislerin arasında sıkışıp kalan 18-20 yaşlarındaki genci bir müddet süzdükten sonra:
-Buyurun, içeri girin, diye kenara çekildi. Herhaldebazı şeyler soracaksınız.
Hep birlikte oturma odasına geçtiler. Adam önce polislerin, sonrada hırsızın elini sıkarak:
-Geldiğinize sevindim, dedi. Bu gençle tanışmayı da çok arzu ediyordum.
Polislerden biri:
-Herhalde yanlış anladınız, diye lafa karıştı. Bu delikanlı sivil polis falan değil, evinize giren hırsızdır.
Adam:
-Daha o kadar yaşlanmadım memur bey, diye çıkıştı. Hırsız olduğunu biliyorum ama, açık söylemek gerekirse şikayetçi de değilim.
Konuşulanlar, hırsızı da şaşırtmış görünüyordu. Adam, misafirlerine şeker ikram ettikten sonra tane tane konuşmaya devam etti:
-Evim soyulmadan önce geç vakitlere kadar oturur, haliyle sabah namazlarına kalkamazdım. Ve çok istediğim halde, günde bir sayfa bile Kur’an okumaya vakit bulamazdım. Kıldığım namazlarda, Allah kabul etsin hep yarım yamalak olurdu. Ama delikanlı, bilmeden de olsa beni bu gafletten kurtardı.
Polislerden biri dayanamayıp atıldı:
-Ne yaptı ki bey amca?
Adam, biraz önce ikram ettiği şekerleri kutusuyla birlikte hırsızın önüne koyarken:
-Daha ne yapsın ki evlat, diye gülümsedi. Evime girdiğinde, televizyonumu çalmıştı…
Gerçekten de bundan daha güzel iyilik olabilir mi? Ya televizyonun bizden çaldığı zamanı kim geri getirebilir?… İbretlik İslami Kıssadan Hisseler sayfasından izin alınarak paylaşılmıştır.
Son sınıf öğrencilerinin final sınavı. Beş soru hazırladım. İletişim sorusu tam elli puan. Çocuklar harıl harıl çalışmışlar. İletişimle ilgili her şeyi yemiş yutmuşlar. Yok efendim alıcı verici varmış. Kaynak mesajları iletirmiş.
Sen dili ben dili. Elli puanlık 4. soru şu:
(Bu soru iletişim becerilerinizi ölçmek için sorulmuştur.)
“Beş yıldır bu okulda öğrencisiniz… Benim bir yıldır kapının girişinde hep gördüğüm; sınıflarınızı, koridorlarınızı temizleyen; adı soyadı gömleğinde kocaman yazan; sizinde her sabah gördüğünüz görevli hanımın adı nedir? Soyadını yazmanıza gerek yok!
Bütün sınıf şok oldu! Öğrencilerden biri parmak kaldırdı:
Mısır seferi sırasında Yavuz Sultan Selim Han'ın sağ kolu Hasan Can'a verdiği o tüyleri diken dikeneden cevabı.
Mısır seferine gidilirken ordunun korkunç Sina Çölü'nden geçmesi gerekiyordu.Kum fırtınalarının etrafı kasıp kavurduğu, gündüzleri dayanılmaz sıcaklara sahne olurken geceleri dondurucu soğukları davet eden bu çölü dünyada hiç bir ordu geçememişti. Yavuz Sultan Selim ordusuna moral verici sözler söyledikten sonra atını çöle sürdü.Herkes yanındaki suyu idareli kullanıyor, namazlar teyemmüm yapılarak kılınıyordu. Yolculuk böyle sürüp giderken Yavuz Sultan Selim'in bir ara atından indiği ve saygılı bir halde yaya olarak yürüdüğü görüldü. Herkes şaşırmıştı ama, kimse sebebini soramıyordu. Padişahın hiç yanından ayırmadığı Hasan Can durumu öğrenmekte gecikmedi.
Padişah O'na şunları söylemişti:''Aşk-ı Şehadet'' “İki cihan sultanı Peygamber Efendimiz önümüzde yaya olarak yürürlerken biz nasıl at üstünde olabiliriz Hasan Can?
Memleketin birinde bir vaiz vardı. Vaaz etmek içinkürsüye çıkınca, yol kesici eşkıyaya dua ederdi. Ellerini kaldırır.
“Yarabbi!” derdi. “Kötülere, bozgunculara ve eşkıyaya merhamet et. Hayır sahipleriyle alay edenlerin hepsine, bütün kafir gönüllülere, kiliselerde, manastırlarda bulunanlara sen merhamet et.” derdi.
Ancak iyi ve temiz kişilere hiç dua etmezdi. Halk bir gün basma toplanarak:
“Senin bu duaların, alışılmış, işitilmiş dualara benzemiyor. Sapıklara, hayır duada bulunmak, büyüklük, asalet değiîdir. Biz böyle şeyler görmedik, neden kötülere dua edip duruyorsun?” dediler. Vaiz dedi ki:
“Ben onlardan iyilikler gördüğüm için onlara hayırdua ediyorum. Onlar bana o kadar kötülüklerde bulundular, o derece zulmedip cefalar çektirdiler ki, nihayet beni serden kurtardılar, hayra yönlendirdiler. Ben ne zaman dünyaya yöneldiysem, dünya malına candan bağlandımsa onlardan eziyetler gördüm, dayaklar yedim. Bütün çektiklerime karşı, Allah’a sığındım, iyiliğe, güzelliğe yöneldim. Kısaca beni o vahşi eşkıyalar dize getirdiler. Benim iyiliğime sebep onlardır. Onlara dua etmeyeceğim de kime dua edeceğim?”
Kaynak : Mesnevi Mevlana Hazretleri
İbretlik İslami Kıssadan Hisseler izni ile paylaşılmıştır
Kim sabah namazından sonra ihlas süresini sonuna kadar on defa okursa şeytan ne kadar gayret etse bile ona günah ilişmez .
İhlas süresini;
Bir defa okuyan , sanki kuranın üçte birini okumuş gibi
İki defa okuyan ise üçte ikisini okumuş gibi
Üç defa okuyan ise kuranın tamamını okumuş gibidir.
On bir defa okuyana allah (c.c)cennette kırmızı yakuttan bir ev inşa eder ."
Burnumuzun neden 2 deliği var ?
Nefes alırken her iki deliği birden kullanırız.
Sağ taraf sıcağı (güneşi), sol taraf soğuğu (ayı) temsil eder.
BAŞINIZ AĞRIYORSA sağ burun deliğinizi kapatın5 dakika süreyle sol burun deliğinizden nefes alın..
KENDİNİZİ YORGUN HİSSEDİYORSANIZ sol burun deliğinizi kapatın, sağ burun deliğinizden nefes alın.
Zihninizi de açar.
İnanmıyor olabilirsiniz. Çok eski bir doğu kültürüdür. Deneyin, farkı görün
Başka bir yazı dizisi
Baş ağrısı basit bir sorun da olabilir bir hastalık habercisi de. Basit sinirsel baş ağrıları daha çok stres, hava durumu, tansiyon ve kanda oksijen oranının azalmasına bağlıdır.
TEMİZ HAVA İYİ GELİYOR
Baş ağrılarının tedavisi ağrının tipine göre farklılık gösterir. Eğer baş ağrısının nedeni sinirselse, açık havaya çıkmak bir çözüm olabilir.Gerilimden uzak, havadar bir mekan seçip yürüyüşe çıkın. Derin nefes almak ve hareket etmek ağrıyı hafifletecek, vücudunuzu rahatlatacaktır.
MASAJ YAPIN
Strese dayalı baş ağrısıyla ilaç içmeden baş etmek mümkün. Ağrınızın nedeni migrense, karanlık ve sessiz bir odada yatarak krizi atlatmayı deneyin. Fazla hareket etmeyin.Buz dolu bir torbayı başınıza yerleştirip tutmak veya başınızı soğuk su ile yıkamak faydalı olacaktır. Başı tülbentle sıkmak ve şakaklara masaj yapmak da baş ağrısını azaltan yollardandır.Masaj hem stres tipi ağrılara hem de migren ağrılarına iyi gelir. Şakaklara, kaşların arasından alna doğru ve burun deliklerinin üzerinden göz kenarlarına doğru cilt gerilerek masaj yapılabilir.
ACI KAHVE 2 DAMLA LİMON
Sıcak duş, vücudu gevşeterek ağrıyı hafifletebilir. Duş yerine ayak banyosu da beyinde artan kan basıncını ayaklara çekerek baş ağrısını sonlandırabilir.Bunun için önce ayaklarınızı sıcak suya sokup, soğuk su ekleyerek ılıttığınız kapta bir süre tutun. Ayak banyosundan sonra çorap giyin ve yatıpdinlenin. Ayrıca beslenme araştırmaları muz, makarna ve balık yağının baş ağrısına iyi geldiğini göstermiştir. Acı kahveye bir iki damla limon suyu karıştırarak içerseniz de fayda görebilirsiniz.
İslâm dini birtakım hayvanların etlerini yemeyi serbest bırakmışken, bazılarını yasaklamıştır. Meşrû kılınan veya yasaklanan hayvan çeşitleri incelendiğinde insan sağlığı için yararlı hayvanların etinin meşnî, zararlı olanların ise yasaklanmış olduğu anlaşılır. İşte domuz da beslenme tarz, görünüşü, insanı tiksindiren tabiatı ve bünyesinde, etini yiyenlere geçebilen trişin vb. zararlı unsurlar taşıması nedeniyle yasaklanmıştır.
Kur'ân'ı Kerîm'de beş âyette domuzdan söz edilir. Âyetler şöyledir:
"Allah sizlere yalnız leşi, kanı, domuz etini, bir de Allah'tan başkası adına kesilenleri haram kıldı" (el-Bakara, 2/173; Nahl, 16/115)
"Leş, kan, domuz eti, Allah'tan başkasının adı anılarak kesilen... hayvanlar sizin için haram kılınmıştır" (el-Mâide, 5/3)
Peygamberimiz (a.s.m.) buyurmuştu ki : “Hurmayı ya bir tane ya üç ya da beş tane yiyin.” (tek sayı)
Amerikalı bilim adamları diyor ki : Hurmayı tek sayılar üzerinden yerseniz şekeri karbonhidrata çevriliyor ve vücuda enerji veriyor. Eğer çift olarak yerseniz (2-4-6) şeker potasyuma dönüşüyor ve böbrekleri olumsuz etkiliyor.
Kuran buyuruyor ki : “O asla kendi nefsinden konuşmaz. O sadece vahiy ile konuşur.” (Necm suresi, 3/4 ayetler)
"Suheyb (–i Rûmî) radıyallâhü anh’den rivâyet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Sizden önceki ümmetler içinde bir padişah, bir de onun sihirbazı vardı. Bu sihirbaz yaşlanınca, padişaha:
– “Ben yaşlandım, bana genç birini göndersen de ona sihirbazlığı öğretsem” dedi.
Padişah da ona bir genç gönderdi. Gencin yolu üzerinde bir rahip bulunmaktaydı. Genç ona uğradı, yanında oturdu ve konuşmalarını dinledi, beğendi. Sihirbaza her gittiğinde rahibe uğrar ve yanında bir süre kalırdı. Sihirbaz ona “niçin geç kaldın?” diye kızar ve döğerdi. Delikanlı bu durumu rahibe şikâyet etti. O da şöyle dedi:
– Sihirbazdan korktuğunda, “evdekiler alıkoydular”de; âilenden çekindiğinde de “sihirbaz alıkoydu” de.
Genç, durumu böylece idare edip giderken, bir gün yolda insanların gelip geçmesine engel olan büyük ve yırtıcı bir hayvana rastladı ve kendi kendine “Sihirbazın mı yoksa râhibin mi daha üstün olduğunu işte şimdi öğreneceğim” diyerek bir taş aldı ve “Ey Allahım, rahibin yaptıklarını sihirbazın yaptıklarından daha çok seviyorsan, şu hayvanı öldür ki insanlar yollarına devam etsinler” dedi ve taşı hayvana doğru fırlatıp onu öldürdü. Halk da geçip gitti. Daha sonra delikanlı râhibe gelip olayı anlattı. Râhip ona:
– Delikanlı! Şimdi artık sen benden daha üstünsün. Zira, sen bu gördüğüm mertebeye erişmişsin. Öyle sanıyorum ki, sen yakında bir belâya uğratılacaksın. Böyle bir şey olursa, sakın benim bulunduğum yeri kimseye gösterme! dedi.
Kur'an-ı Kerîm'de kıssaları yeralan, Hz. Âdem (a.s)'ın iki oğlu. Kur'an'da bu isimler zikredilmeden, tafsîlâta yer verilmeden kıssanın sadece ibret alınacak tarafları anlatılır.
İslâm dini etrafa nur ve huzur saçtıkça, putperestler kadar yahudî ve hristiyanların da yeni dine ve daha genel olarak, yeni olan herşeyedüşmanlık duyguları kabarıyor, hasetleri sınır tanımıyordu. Bazı Yahudîler İslâm'a ezici bir darbe vurmak için Hz. Peygamber (s.a.s) ve önde gelen bazı sahabîleri öldürmek için tuzak kurmuşlardı. Yemeğe çağırma bahanesiyle biraraya toplayıp yok edeceklerdi. Fakat Allah'ın (c.c) lütfuyla Hz. Peygamber'in bu suikastten haberi oldu ve yemeğe gitmedi. Buna rağmen Hz. Peygamber onlara kahır elini değil, lütuf elini uzattı. Bilhassa onların neslinden gelecek müslümanlar olacağı umuduyla, affetme büyüklüğünü gösterdi.
Hâbil ve Kâbil kıssası, yahudîlerin Hz. Peygamber'e karşı düzenledikleri suikast planlarıyla büyük benzerlik gösterdiğinden, Kur'an onları ince ve anlamlı bir şekilde kınamaktadır. Kıssanın önemli tarafları anlatılarak, hikmetini anlamak müslümanlara bırakılıyor. Zaten Kur'an'da uygulanan ilâhî metodlardan biri de budur.
Biliyor muydunuz?! Vehbi Koç kimdir ve BEKO neyi ifade ediyor..!?
Vehbi Koc, Haim Nahum’un oğludur.
Haim Nahum, Osmanlı Bankasından çaldığı paraları İsviçre’ye aktardı. Haim Nahum çaldığı paraların yarısını bir oğlu Bernar Nahum’a diğer yarısını da diğer oğlu Vehbi Koç’a verdi.
Bernar Nahum ve Vehbi Koç ortaklasa BEKO’yu kurdular.
Vehbi Koç’un serveti, Osmanlı Parasıdır.
Öğretmen okulun ilk gününde, 5. Sınıfın önünde dururken, çocuklara bir yalan söyledi: Çoğu öğretmen gibi, öğrencilerine baktı ve hepsini aynıderecede sevdiğini söyledi.
Ancak bu imkansızdı, çünkü ön sırada, oturduğu yerde bir yana kaykılmış ismi Mustafa Yılmaz olan bir erkek çocuk vardı.
Mediha öğretmen bir yıl önce Mustafa’yı izlemişti ve diğer çocuklarla iyi oynamadığını, elbiselerininkirli olduğunu ve sürekli olarak kirli dolaştığını gözlemlemişti.
İlave olarak Mustafa tatsız olabiliyordu.
Bu öyle bir noktaya geldi ki, Mediha öğretmen onun kağıtlarını büyük bir kırmızı kalemle işaretlemekten,kalın çarpılar(X) yapmaktan ve kağıdın üstüne kocaman bir “0” koymaktan zevk alır oldu.
Mediha öğretmenin okulunda, her çocuğun geçmiş kayıtlarını incelemesi gerekiyordu; Mustafa’ nın kayıtlarını en sona bıraktı.
Ancak, onun hayatını gözden geçirdiğinde, bir sürpriz ile karşılaştı.
Elleri bir ağaca arkadan bağlanan hamile birkadının başına dikilmiş olan iki Ermeni yazı tura atıyordu. Bu kanlı kumarı yaklaşık100 yıl önce Anadolu toprağında Kars'ta Ağrı'da Van'da Erzurum'da da ataları oynamıştı. Onlardan duymuşlardı.
Karnı burnunda zavallı bir Azeri kadının doğumu oldukça yakın görünüyordu. Çaresiz kadın bir hazan yaprağı gibi titriyordu. Elbiseleri yırtık, ayakları çıplaktı...Ermenilerin uzun boylu olanı elindeki AK-47 model Rus yapımı otomatik tüfeğinin namlusuna monte edilen seyyar kasaturayı çıkartırken, diğeri elindeki demir parayı havaya attı
-Akçik, manç?.. (Kızmı, oğlan mı?)
-Akçik...(Kız)
Birinci Dünya Savaşı'nda İngilizlere,150 bin askerimiz esir düştü. Bu askerlerden bir kısmı da Mısır'ın İskenderiye şehri yakınlarında bulunan Seydibeşir Usare Kampı'na Hapsedildi.
Kampın tam adı, 'Seydibeşir Kuveysna Osmani Useray-I Harbiye Kampı' idi.Bu kampta, 1918'de Filistin Cephesinde esir düşen 16. Tümen'in 48. Alayı'na bağlı Osmanlı Askerleri Tutuluyordu.
12 Haziran 1920'ye kadar Iki yıl boyunca Her türlü işkence, eziyet, ağır hakaretler ve aşağılamaya maruz kaldılar.
İnsanlık dışı muamelenin nedeni ise Ermeniler idi…
Kamptaki, Türkçe bilen Ermeni tercümanların Yalan yanlış çevirileri ve kışkırtmaları nedeniyle, kampların İngiliz komutanları, azılı Türk Düşmanı haline gelmişlerdi.
Bir sure once, bir arkadasim, 3 yasindaki kizini, bir rulo altin renkli kaplama kagidini ziyan ettigi icin cezalandirmisti. Durumlari iyi degildi ve kizinin kagitlari, agacin altina koyacagi bir kutuyu suslemeye harcamasi onu cok sinirlendirmisti. Buna ragmen, kucuk kiz, ertesi sabah hediyeyi babasina getirdi ve " Bu senin icin babacigim" dedi.
Arkadasim, gosterdigi tepki icin kendini suclu hissetti, ama kutunun bos oldugunu gordugu icin sinirlenmekten de kendini alamadi. Kizina bagirdi:
"- Birine bir hediye verdigin zaman icinin dolu olmasi gerektigini bilmiyor musun? "
Öğretmen çocuklara Dünya’nin Yedi Harikası’ni yazmalarını ister. Gelen cevaplar;
1) Artemis Tapinagi
2) Iskenderiye Feneri
3) Helyos Heykeli
4) Babil’in Asma Bahceleri
5) Mausoleum
6) Zeus Heykeli
7) Piramitler
Vietnam savaşın en yoğun olduğu günlerde genç asker ailesini arar. Telefonda oğlunun sesini duyan anne çok sevinir. Genç delikanlı annesine, artık savaşta ki görevini tamamladığını ve en kısa sürede eve döneceğini söyleyince anne ve babası çok sevinir.
Telefonu kapatmadan önce genç,annesine
“- Ama anne benim bir arkadaşım var. O’da benimle gelecek” deyince annesi,
“- Tabi ki gelsin oğlum! Senin arkadaşlarında benim evladım sayılır” der.Çocuk tekrar,
Takımların flamaları, resmi internet siteleri ve formalarında yer alan, taraftarların tezahüratların hayat bulan kara kartal, aslan, sarıkanarya, çift başlı kartal, şahin, leopar, horoz, minare, buğday ve karpuz gibi sembol ve simgelerin birbirinden ilginç hikayeleri var.
Taraftarların hayran olduğu, desteklediği takımların birbirinden farklı sembol ve simgeleri bulunuyor. Takımların önemli bölümü sembol olarak hayvanları seçerken, bazıları tarihi yerleri ve tarımsal ürünlerini tercih ediyor.
Semboller içinde kartal, aslan, şahin gibi yırtıcı hayvanlar kadar sarı kanarya, horoz gibi daha evcil olanları da bulunuyor. Buğday ve karpuz gibi tarımsal ürünler de takımların simgesi, amblemi olabiliyor.