30 Haziran 2013 Pazar

Hikaye - Taksi Şöförü

Taksi Şöförü

Sokaklarda sefâlet kol geziyordu. Kim kime yardım edecek, destek olacaktı? İşsizlik yaygındı. Çevresi de perişandı. Bir yanı yıkılmaya yüz tutmuş evceğizinin camından yola doğru ümitsizce bakarken bir taksinin kapının önünde durduğunu, içinden de bir yolcunun indiğini gördü. Demek ki taksi şoföründe az çok para olacaktı. Çünkü müşteri indirmişti. Bütün cesaretini ve ümidini toplayarak evden çıkıp yola koştu. Yaklaşıp direksiyon başında arabasını hareket ettirmek üzere olan şoföre seslendi.

– Sakın beni dilenci falan zannetmeyin. Üç çocuğumla üç gündür aç beklemekteyim. Bu gidişle namusumu lekelenmemden korkmaya başladım. Allah rızası için yardımda bulunun. Ben açlıktan ölmeye razıyım. Fakat çocuklarımın çığlıklarına tahammül edemiyorum.

Beklenmedik bir anda gelen bu “Allah rızası için yardım” talebi zaten kıt-kanaat geçinen şoförü şaşırtmıştı. Düşünmeye başladı. Cebinde bir miktar parası vardı var olmasına; ancak bu parayı aylardır biriktiriyordu. Çünkü taksinin dört lastiği de kabaklaşmıştı. Onları değiştirmek için çırpınıyordu. Zaten akşamları eve gelince hanım da ikaz etmekten geri kalmıyordu:

Hikaye - Osmanlida Tevekkül İnancı

Bir Osmanlı'dan Tevekkül Dersi

1800’lü yılların İstanbul’u. Yer Eyüp Sultan... Hadisenin kahramanları, Osmanlı gündelik hayatındaki vazgeçilmez mekânlardan biri olan şirin bir mahallenin bakkalı, mahalle sakinlerinden Mehmed Selahaddin amca ve hanımı Hatice Sâtıa teyzedir.
Diğerlerinden farkı olmayan sıradan bir günün başlangıcıdır. Mehmed Selahaddin amca, hemen her gün tekrarlanan mutad sabah alışverişi için bakkala kadar çıkar. Alacağı, birkaç çeşit kahvaltılık nevaledir. Bu arada Hatice Sâtıa teyze kahvaltı sofrasını hazırlamakla meşguldür. Dakikalar birbirini kovalamış, süt fincanda soğumaya yüz tutmuş ama Mehmed amca bakkaldan henüz dönmemiştir. Sâtıa teyze meraklanmıştır; çünkü kadim bakkalları evlerinin hemen az ilerisindeki köşe başındadır. “Sohbete mi daldılar acaba?” diye düşünüp dururken, Mehmed amca nihayet elindeki nevalelerle kapıda görünür.

Kapı açılır açılmaz malum soru sorulur:
“- Nerede kaldın bey, meraklandım…”
Mehmed Selahaddin amca biraz soluklandıktan sonra;
“- Hanım, der, duydum ki mahallenin taa uç tarafında yeni bir bakkal daha açılmış. Alışverişi oradan yapayım dedim; haliyle ondan biraz geciktim.”

Hikaye - Makam Hırsı

Makam Hırsı

Belediye başkanı‚ geniş-rahat makam koltuğundahuzursuzca kımıldandı. Sesine daha bir otorite katarak kapıdaki ihtiyara seslendi;
-Ne istiyorsan‚ söyle amca !
-Şey‚ efendim. Benim bacaklarından özürlü bir torunum var.
-Anlaşıldı anlaşıldı. Belediye aracılığıyla dağıtılacak tekerlekli sandalyeleri duydun‚ ondan istiyorsun. Kusura bakma‚ sayısı az. Başvurular alınacak‚ sonra kura çekilecek. Şansına artık.
-Yok efendim‚ onun için gelmedim. Torunumun tekerlekli sandalyesi var.
-Eee… derdin nedir öyleyse ?
-Tekerlekli sandalyesi var da‚ rahatça dolaştıramıyoruz. Başka şehirlerde belediyeler yardımcı oluyormuş. Onlara uygun otobüsleri veya dolmuşları oluyormuş. Ama bize şimdilik kaldırımları düzenleseniz yeter. Kaldırımların başlangıcıyla sonuna bu arabalarla kolayca geçilecek yerler yapsanız diye talepte bulunacaktım.
-Oooo amca‚ her gelenin bir talebi var. Belediye boş mu duruyor sanıyorsun. Çoğu yerin kaldırımı bile yok‚ önce onlarla uğraşmalıyız. Hele bir eskisişekliyle tüm kaldırımları bitirelim‚ birkaç sene sonra da ek bütçe olursa‚ kaldırım girişlerine baktırırız. Öyle he demeyle olmaz her iş.
-Ama birkaç sene demek‚ torunumun ve onun gibi yaşamak zorunda olanların‚ en güzel çağlarını evde hapis geçirmesi demek.
-Bak amca‚ ben koskoca belediye başkanıyım. Herkese bu kadar vakit ayırırsak işimiz var.

Hikaye - Koca Karı Ve Hz. Ömer

KOCA KARI İLE HZ. ÖMER

Okuyacağınız hikayeyi bize sahabilerin içinde en çok sayıda hadis rivayet etmiş olan İbn-i Abbas anlatmaktadır.

Karanlık bir geceydi; soğuk ve dondurucu bir kış gecesi. Ayaz insanın iliklerine işliyordu. Halife Hz. Ömer'i görüp onunla biraz konuşmak üzere evdençıktım. Her taraf ıssız ve sessiz, bütün şehir uykularının en derin rüyalarında soluyor olmalı. Sokaklarda in cin top oynuyor. Yolumun ortalarına doğru önümde insan olduğunu tahmin ettiğim bir karaltı belirdi. Biraz daha yaklaşınca gerçekten insan olduğunu gördüm. Karşımdaki de verdiğim selamı almak üzere başını kaldırıp yüzünü bana çevirince hayretten şaşa kaldım. Çünkü önümde benim ziyaretine koyulduğum Hz. Ömer'den başkası değildi. Gecenin bu saatinde herkes sıcak yatağında mışıl mışıl uyurken koca bir halifenin yapayalnız sokaklarda dolaşmasını bir sebebe bağlıyamıyordum . Üstelik bu dondurucu kış gecesinde. Merakımı yenemeyerek, hemen söze başladım;

"- Gecenin busaatinde yapayalnız niçin dolaşıyorsun?"
Hz. Ömer (r.a) bana sokularak koluma girdi ve işin yoksa beraber yürüyelim diye teklif etti;
"- Hem sana yürüken niçin yalnız başıma gezintiye çıktığımı da anlatırım" diye ilave etti. Ben
"- Zaten sana geliyordum; biraz görüşür, sohbet ederiz diye düşünmüştüm. Madem ki böyle oldu; gezinirken konuşuruz." cevabını verdim.

İkimiz birlikte yola koyulmuştuk; benim içim içime sığmıyor, neredeyse meraktan çatlıyordum. Bir aralık soru soran gözlerimi Halife'nin yüzüne diktim; haydi söze başla; anlat bakalım niçin ayazlı bir gecenin bu saatinde tek başına sokaklarda dolaştığını" demek istiyorum.
Halife Hz. Ömer'de zaptedilmez merakımı anlamıştı. Ama başka meselelerden konuşuyor, fakat bir türlü gecenin bu saatinde niçin dolaşmakta olduğuna lafı getirmiyordu. Birlikte gezinirken her evin kapısı önünde epeyce bir müddet dikiliyor, kulağını kapıya dayayarak içerisini dinliyordu.
Evlerin kapılarında dikilip içerden bir ses geliyor mu, gelmiyor mu, diye dinleye dinleye sokak sokak Mekke mahallelerini dolaştık. Hiçbir tarafta çıt yoktu, herkes bölünmez uykularının salıncağında soluyordu. Belki de şu koca şehirde gecenin bu saatinde Halife Hz. ömer (r.a) ile benden başka uyanık olan tek kişi yoktu.
Yavaş yavaş Hz. Ömer'in neden gezintiye çıktığını anlar gibi oluyordum. Anlaşılan şehir halkından herhangi birisinin bir derdi, bir sıkıntısı yüzünden uykusuz kalıp kalmadığını yakalamak istiyordu. Bu yüzden sokak köpeklerine kadar şehrin bütün canlıları sıcak yuvalarında uyurken müslümanların reisi sıfatı ile Hz. Ömer (r.a.) onlarabekçilik ediyor; onların rahatı için uykuyu kendine haram ederek sokak sokak bu ayazda dolaşıyordu.
Bütün mahalleleri kapı kapı dolaşınca şehrin dışına çıktık. Sağda solda tek tük çadırlar vardı. Onların da kapıları önünde durup ağlama sızlama var mı diye içeriyi dinledikten sonra yolun en ucundaki bir çadıra sıra geldi.

Hikaye - Kılıbık Mı? Kalbi Ilık Mı?

Kılıbık mı? Kalbi Ilık mı?
Evli Olan da, Bekar Olan da Mutlaka Okusun.

İki arkadaş cami avlusunda oturmuş konuşuyorlardı. Arkadaşlardan birisi
‘- Bu akşam arkadaşlarla maç izlemeye gideceğiz, sen de gelirmisin?’ diye sordu.
Soruyu soranın durumuna bakılırsa arkadaşının sevinç içerisinde ‘evet’ diyerek onaylamasını bekliyordu. Ama beklenen olmadı. Arkadaşının yüzüne ciddi bir yüz ifadesiyle bakan genç,

‘Hayır maça gelemem. Biliyorsun ben evlendim, artık gözü yolda olan ve sürekli evde bekleyen bir eşim var. Bundan böyle hayatıma daha dikkat etmeliyim.’ dedi.

Bu ifadeyi duyan arkadaşı önce hayretle baktı arkadaşının yüzüne, ardından alaylı bir tavırla
‘- Vay, vay, vay kılıbık kardeşim, yüreği sevgi dolu pek muhterem ev erkeği, bakıyorum da ilk haftada boyunun ölçüsünü almışlar. Nedir bu evdekileri ihmal etmemeliyim, artık maça gelmeyeceğim lafları?’ diyerek yeni evli genç arkadaşını ayıpladı.

Yeni evli genç tam ağzını açmış arkadaşına bir cevap verecekti ki yan taraflarında oturan nur yüzlü bir dedenin konuşmasıyla başını o tarafa çevirdi. O zamana kadar olanları göz ucuyla takip eden dede söze karıştı.

Dini Eğitim - Küçük Kıyamet Alametleri

Kıyamet küçük alametleri

Peygamberimiz bazı hadislerinde ümmetinin ömrünün binbeşyüz seneyi geçmeyeceğini söylüyor. Ve ahirzaman olarak belirtilen son safhada da yaşanacak kıyamet alametlerini sıralıyor. Peygamber Efendimiz (S.A.V.) 'in 14 asır önce haber verdiği bu alametler;

1. İnsanların başına bir zaman gelecek ki, onlardan faiz yemiyen kalmayacak, yemese bile tozu mutlaka bulaşacaktır.
2. Bir çok kişi az bi dünyalık zarfında dinini feda edecektir.
3. Kazanç, belirli kişiler arasında dolaşacak, dar gelirliler açlık ve sıkıntıya düşecekler.
4. Fitne her eve girecek ve tecrübesiz gençler başa geçecekler.
5. Kur'an'dan bir resim, İslam'dan bir isim, Müslümandan bir cisim kalacak.
6. Üç şey çok kıymetlenecek; Helâl para, Kendisiyle amel edilen sünnet ve Candan bir dost.
7. Ecnebiler çoğalacak ve müslümanlara galebe edecekler.
8. Sonradan gelen nesiller, önceden gelenlere sövüp sayacaklar.
9. Mihnet, bela, musibet artacak, rahat ve huzur kalmayacak, kimse eliyle bunları önleyemeyecek.
10. Köylüler şehirlere akın edecekler ve ne idüğü belirsiz deve çobanları, bina yaptırmakta birbirleriyle yarışacaklar.

Dini Eğitim - Kalplerin Ölümü

KALP NEDEN ÖLÜR ?
KALPLERİN ÖLMESİNİN 8 SEBEBİ

İbrahim İbn-i Edhem'e şöyle bir soru sorulmuş:
"Ey İbrahim İbni Edhem! Biz yüce Allah'a dua ediyoruz. Fakat, bizim dualarımız kabul olmuyor. Bunun sebebi nedir? Oysa, yüce Allah Kur'an-ı Kerim'de "Bana dua edin ki, sizin dualarınıza cevap vereyim." (Mü'min: 60)diye buyurmuştur."
Bu soruya İbrahim İbn-i Edhem şöyle cevap verdi:
"Sizin kalpleriniz ölmüştür. Siz ölü kalplerle yüce Allah'a dua ediyorsunuz."

Adam, bu cevap üzerine İbrahim İbn-i Edhem'e:
"Acaba bizim kalplerimizin ölümünün sebebi nedir?" diye sordu. Bunun üzerine İbrahim İbn-i Edhem şöyle dedi:

Dini Eğitim - Cennetlik Kadınlar

Şeytanın Namaz ile İlgili Hilesi!
29177010135022098799.jpg

Kul namaz kılmak isteyince, ona vesvese veririm.

Henüz vakit var, meşgulsün, isini bitir, sonra kılarsın, derim.

Namazını geciktiremezsem, insan şeytanlarından birini yollarım ve namazını geciktiririm.

Onu da yapamazsam, o kula namazda musallat olurum.

Sağa bak, sola bak,- derim, bakınca da yüzünü okşar, alnından öperim.

Dini Eğitim - Şeytanın Namaz Vesveseleri

Şeytanın Namaz ile İlgili Hilesi!
29177010135022098799.jpg

Kul namaz kılmak isteyince, ona vesvese veririm.

Henüz vakit var, meşgulsün, isini bitir, sonra kılarsın, derim.

Namazını geciktiremezsem, insan şeytanlarından birini yollarım ve namazını geciktiririm.

Onu da yapamazsam, o kula namazda musallat olurum.

Sağa bak, sola bak,- derim, bakınca da yüzünü okşar, alnından öperim.

Dini Eğitim - Çocukların Namaz Eğitimi

Çocukların Namaz Eğitimi
“Sana vahyedilen Kitab’ı oku ve namaz kıl; çünkü namaz çirkin ve kötü işlerden alıkoyar. Allah’ı zikretmek en büyük iştir. Allah yapıp ettiklerinizi bilir.”[1]

Namaz müminin mirâcıdır… Zira manen olgunlaşırinsan, ahlâken yücelir, rütbece yükselir… Bu sayede Rabbisine yaklaşır… Namaz ibadeti, kul olma yolunda müthiş bir eğitim sunar insana… Kulluk mutluluğuna eriştirir… Erir belki seccadede… Toprağı hisseder, kokusunu duyar… Mânen yeniden yoğrulmanın ve şekil almanın coşkusuyla terini damlatır toprağa… Çamurdan insan, yeniden bir başka insan oluverir… İçinde “ben”lik adına ne varsa erir ve yeniden bir kişilik bulur… Bu manevi varoluşta namaz, artık bir coşkudur, vazgeçilmez ve paha biçilmez bir ibadettir… Çünkü insan orada en yakın olmuştur çok sevdiği Mevlâsına…
Bu arayış ve gayretin ikliminde geçen bir ömür, ancak çirkin ve kötü işlerden arınabilir… Çünkü Allah yapıp ettiklerimizi bilir…
Kendimizle birlikte ailemize de bu kulluk vazifesini kazandırmak manevi bir sorumluluktur.Bize emanet edilen yavrularımıza vereceğimiz en büyük miras, namaz ibadeti olacaktır.

Hikaye - EkmekVerenEliKiranBaba

EKMEK VEREN ELİ KIRAN BABA
Bağdat'ı kıtlık kırıp geçiriyordu. Herkesten önce de hamallar açlık çekiyordu. İçinde ekmek piştiği, sokağa kadar yayılan kokudan belli olan bir evin kapısından seslendi hamalın biri:
- Allah rızası için birazcık ekmek. Günlerdir lokma girmedi ağzımdan.
Tandırın başındaki kadın taze ekmekleri kızına uzattı.
"Ver şu adama" dedi.
Kızcağız ekmekleri güzelce katlayıp verdi aç hamala.Hamalın sevincine sınır yoktu. Evine doğru hızlandı. Kim bilir kaç günlük açlığını giderecekti? Tam bu sırada karşıdan gelen birinin sert ikazı durdurdu onu:
- Çabuk söyle, bu ekmeği hangi evden aldın?
Geriye bakıp eliyle işaret etti:
- İşte şu evden.
Adam kızgın şekilde salladı başını:
- Yanılmamışım, böyle zamanda başka kimin evinden alınabilir ekmek? diyerek eve doğru ilerledi.

Hikaye - İyilik İçin Söylenen Yalan

İYİLİK İÇİN SÖYLENEN YALAN

Vaktiyle bir padişah, ellerindeki esirlerden birini, diğer esirleri kıştırtıyor, isyana teşvik ediyor, diye cezalandırmak istedi Bu tür suçların cezası da idamdı Esir bunu bildiği için, "Ölümden öte yol yoktur" felsefesiyle, kendi dilinde padişaha sövüpsaydı, iyice içini döktü. Padişah esirin dilinden anlayan bir vezire,
"- Neler söylüyor bu adam?" diye sordu

Hikaye - 1 Saat

Bir Saatini Alabilir Miyim Babacığım
”1Saat”

Adam yorgun argın eve döndüğünde 5 yaşındaki çocuğunu kapının önünde beklerken buldu. Çocuk babasına,
“- Baba bir saatte ne kadar para kazanıyorsun” diye sordu.

Zaten yorgun gelen adam,
“- Bu senin işin değil” diye cevap verdi.

Bunun üzerine çocuk
“- Babacım lütfen, bilmek istiyorum” diye üsteledi.

Adam:
“- İllâ da bilmek istiyorsan 20 milyon” diye cevap verdi.

Bunun üzerine çocuk
“- Peki bana 10 milyon borç verir misin” diye sordu.

Adam iyice sinirlenip,
“- Benim senin saçma oyuncaklarına veya benzeri şeylerine ayıracak param yok. Hadi, derhal odana git ve kapını kapat” dedi.Çocuk sessizce odasına çıkıp kapıyı kapattı.

Hikaye - Bolca Nine

BOLCA NİNE
Babaeski toprağını nurlandıran bir “Bolca Nine”miz var “rahmetullahi aleyha”. Hanım erenlerdendir kendisi. Fatih Sultan Mehmet Han zamanında yaşamış, bir tencere yemeğiyle doyurmuştu koca bir orduyu. Herkese bol bol ikram ettiği içindir ki, Bolca Nine diye anılır oldu. Ayranın var mı? Bir gün Sultan Fatih, erkânıyle bu yöreden geçiyordu ki, Bolca Nineyi sordu ahaliden. Derhal koşup çağırdılar. Geldiğinde sordu sultan:
- Ayranın var mı Nine?
- Olmaz mı, var tabii.

Ve bir solukta getirip ikram etti. Ama koca Fatih çok susamış olmasına rağmen, gayet yavaş ve yudum yudum içebildi o ayranı. Niye mi? Çünkü bir “Saman çöpü” vardı ayranın üstünde. Bolca Nine bırakmıştı o çöpü bilerek. Merak ettiniz değil mi? Çünkü ayran pek soğuktu. Padişahsa terli.

Hikaye - Okumuş Ama İnsan Olmamış

Okumuş Ama İnsan Olmamış

Genç kız, el aynasında makyajını kontrol etti;
“-Gayet iyi.” dedi.

Güzelliğinden emindi. Çevresindeki erkeklerin pervane olmasından zaten biliyordu güzel olduğunu. Hayatın tadını çıkaran, rahat yaşayan biriydi. Cep telefonu çaldığında, akşam arkadaşlarıyla hangi eğlence yerine gideceğine karar vermeye çalışıyordu. Telefondaki numaraya baktı, arayan annesiydi.
- Alo.kızım, nasılsın?
- İyiyim anne. Ne oldu ?
- Sana bir sürprizim var.
- Sürpriz mi?
- Evet.Çok eski bir arkadaşım, dostum şehrimize gelmiş..
- Eee kimmiş.
- Kim olduğu sürpriz. Fakat, onu senin almanı istiyorum.
- Ben mi?
- Evet, senin iş yerine yakın olan parkı biliyormuş. Parka gitmesini ve seninle buluşmasını söyledim. Senin de parka gidip onu almanı istiyorum.
- Anne, ben böyle şeyleri sevmem, kendin halletsen.
- Kızım 1-2 saatlik bir işim var. Ayrıca seni bebekliğinden tanıyan bir arkadaşım. Seni görünce mutlaka çok sevinecektir.
- Amaaan. Peki peki. Nasıl tanıyacağım.
-Evden çıkarken üzerine giydiklerini tarif ettim.O parkta bazı oturaklar piknik masası şeklinde. Parkın sinema tarafı girişindeki ilk piknik masasına otur. O gelince seni bulacak.
-Tamam anne..tamam.
- Kızım senden her gün mü bir şey istiyorum.Üniversiteyi bitireli, hele de işe gireli bir fatura yatırmaya bile göndermedim.
- Hemen darılma, tamam dedim ya.
-O nasıl tamam demekse. neyse, hadi o zaman, izinal da çık, bekletme. Ben de işlerimi bitirip hemen geleceğim.

8 Haziran 2013 Cumartesi

Dört Hikaye Dört Ders

1. HİKAYE

Kavak Ağacı ile Kabak Ulu bir kavak ağacının yanında bir kabak filizi boy göstermiş. Bahar ilerledikçe bitki kavak ağacına sarılarak yükselmeye başlamış. Yağmurların ve güneşin etkisiyle müthiş bir hızla büyümüş ve neredeyse kavak ağacı ile aynı boya gelmiş. Bir gün dayanamayıp sormuş kavağa:

-Sen kaç ayda bu hale geldin ağaç?

-On yılda, demiş kavak.

-On yılda mı? Diye gülmüş ve çiçeklerini sallamış kabak.

-Ben neredeyse iki ayda seninle aynı boya geldim bak!

-Doğru, demiş kavak.

Günler günleri kovalamış ve sonbaharın ilk rüzgârları başladığında kabak üşümeye sonra yapraklarını düşürmeye, soğuklar arttıkça da aşağıya doğru inmeye başlamış. Sormuş endişeyle kavağa:

-Neler oluyor bana ağaç?

-Ölüyorsun, demiş kavak.

-Niçin?

-Benim on yılda geldiğim yere, iki ayda gelmeye çalıştığın için.
1. DERS
Çalışmadan emek harcamadan gelinen nokta başarı sayılmaz.. Kolay kazanılan, kolay kaybedilir. Her işte alın teri ve emek şarttır.

2. HİKAYE



En iyi Buğday Her yıl yapılan 'en iyi buğday' yarışmasını yine aynı çiftçi kazanmıştı. Çiftçiye bu işin sırrı soruldu. Çiftçi:

-Benim sırrımın cevabı, kendi buğday tohumlarımı komşularımla paylaşmakta yatıyor, dedi.

-Elinizdeki kaliteli tohumları rakiplerinizle mi paylaşıyorsunuz? Ama neden böyle bir şeye ihtiyaç duyuyorsunuz? diye sorulduğunda,

-Neden olmasın, dedi çiftçi.

-Bilmediğiniz bir şey var; rüzgâr olgunlaşmakta olan buğdaydan poleni alır ve tarladan tarlaya taşır.
Bu nedenle, komşularımın kötü buğday yetiştirmesi demek, benim ürünümün kalitesinin de düşük olması demektir.

Eğer en iyi buğdayı yetiştirmek istiyorsam, komşularımın da iyi buğdaylar yetiştirmesine yardımcı olmam gerekiyor.

2. DERS
Sevgi ve paylaşmak en yakınınızdan başlar. Sonra yayılarak devam eder. Kin, cimrilik, nefret kimsenin hoşlanacağı davranışlar değildir.

3. HİKAYE



Geleceğini biliyordum…

Savaşın en kanlı günlerinden biriydi. Asker, en iyi arkadaşının az ilerde kanlar içinde yere düştüğünü gördü.
İnsanın başını bir saniye bile siperin üzerinde tutamayacağı ateş yağmuru altındaydılar.

Tam siperden dışarı doğru bir hamle yapacağı sırada, başka bir arkadaşı onu omzundan tutarak tekrar içeri çekti,

-Delirdin mi sen? Gitmeye değer mi? Baksana delik deşik olmuş. Büyük bir ihtimalle ölmüştür.
Artık onun için yapabileceğin bir şey yok. Boşuna kendi hayatını tehlikeye atma.

Fakat asker onu dinlemedi ve kendisini siperden dışarıya attı. İnanılması güç bir mucize gerçekleşti, asker o korkunç ateş yağmuru altında arkadaşına ulaştı.
Onu sırtına aldı ve koşa koşa geri döndü. Birlikte siperin içine yuvarlandılar. Fakat cesur asker yaralı arkadaşını kurtaramamıştı. Siperdeki diğer arkadaşı;

-Sana değmez demiştim. Hayatını boşu boşuna tehlikeye attın.

-Değdi, dedi, gözleri dolarak, -değdi…

-Nasıl değdi? Bu adam ölmüş görmüyor musun?

-Yine de değdi. Çünkü yanına ulaştığımda henüz sağdı. Onun son sözlerini duymak, dünyalara bedeldi benim içim.
Ve hıçkırarak arkadaşının son sözlerini tekrarladı:

-Geleceğini biliyordum… Geleceğini biliyordum…

3. DERS
Güven vermek önemlidir. Güven duymak önemlidir. Duyulan güveni boşa çıkarmamak daha da önemlidir.

4. HİKAYE


Denizli'de arastirma yapmak icin kamp kuran bir grup universite ogrencisi, kamp yakinina tuneyen bir Denizli horozunun sabahin erken saatlerinde yuksek sesle otmesinden cok rahatsiz olmuslar....

Sabahin korunde ortaya cikan horoz, once dikleniyor, sonra dakikalarca otuyormus...

Tabii ekipte ne uyku ne de huzur birakmiyormus. . .
Sonunda sabirlar tukenmis...

Susturmak icin baslamislar horozu kovalamaya.. . Horoz onde.. Gencler pesinde...

Mahalle arasina dalmislar... Kovalamacayi goren, fakat bir anlam veremeyen yasli dede, seslenmis:

- Hey, evlatlar!.. Bu zavalli horozu niye urkutuyorsunuz? ..
- Dede, sabahin korunde otmeye basliyor, kampi ayaga kaldiriyor. O yuzden basini kesecegiz!..

- Yaziktir evladim yapmayin!.. demis ihtiyar, birakin, ben onun sesini keserim, bir daha da rahatsiz etmez sizi...
Gencler bunun uzerine kovalamayi birakmislar.

Ertesi sabah, hafif 'gak - guk' sesleri disinda horozdan kayda deger hicbir ses cikmadigini gorunce de sasirip dedeye kosmuslar:

- Yahu dede, ne yaptin da bu horozun sesini kestin?..
Ihtiyar gulmus:

- Kicina zeytinyagi surdum. Horoz kabararak otmeye yeltendiginde, gerisi tutmuyor ki kuvvet alsin... Ancak 'gak - guk' edebiliyor.. .

4.DERS

Arkan saglamsa, istedigin kadar kabarir, diklenir, sozunu dinletirsin.
Arkan bir gevsemeye gorsun, ancak 'gak-guk' edersin....





'Her sabah Afrika'da bir ceylan uyanır. En hızlı aslandan daha hızlı koşması gerektiğini bilir, yoksa öldürülecektir.
Her sabah Afrika'da bir aslan uyanır. En hızlı ceylandan daha hızlı koşması gerektiğini bilir, yoksa aç kalacaktır.
Aslan veya ceylan olmanız fark etmez. Güneş doğduğunda koşmaya başlasanız iyi olur. Afrika Atasözü

Çok çalışmak, emek harcamak, güven vermek, sevmek ve paylaşmak hayatın anlamlı olmasını sağlar.

Her sabah uyandığımızda bir de böyle bakalım dünyaya. Unutmayın hayat uzun bir öyküye benzer.

Ancak öykünün uzun olması değil, iyi olması önemlidir.