21 Nisan 2019 Pazar

Küçük Evliya


Ma’rûf-i Kerhî “rahmetullahi aleyh” hazretleri anlatır: Bağdat’da bir zat pazara gidip balık aldı. O sırada bir çocuk yaklaşıp: “Amca ver onu ben götüreyim” dedi. Beraberce adamın evine doğru yola çıktılar.

Yolda ikindi ezanı okununca çocuk, “önce namazlarımızı kılalım” dedi ve beraber ikindi namazlarını kıldılar. Sonra eve geldiler. Adam hanımına: “Bu çocuk, balıkları taşımak istedi, ben de “Peki” dedim. Beraberce geldik, diye durumu anlattı. Hanımı: “Belki çocukcağızın canı balık istemiştir.

Pişireyim de beraberce yeyin” dedi. Çocuk, balığı eve bıraktıktan sonra gitmek istediyse de, balığın pişmesini beklemesini ve biraz yemesini söylediler. Çocuk da oruçlu olduğunu söyledi. Bunun üzerine: “O halde bekle de iftarı bizde yapalım, dediler. Akşam olunca beraberce iftar yaptılar. Beraberce yatsı namazını kılmak için yine mescide gittiler.

Döndükten sonra, “Bu gece bizde kal” diye teklif edince, çocuk bunu da kabul etti. Bir odada onu yatırdılar. Diğer odada da kendileri yatıyorlardı. Başka bir odalarında da felçli olan kızları yatmaktaydı.


Gece yarısı yattıkları odanın kapısı vuruldu. Adam “Kim o?” diyence, kızı “Baba benim” dedi. Bunun üzerine şaşıran baba: “Kızım sen nasıl geldin? dedi. Çünki felçli kızın oraya kadar gelmesi mümkün değildi.

Kız dışarıdan: “Ben geceleyin, “Yâ Rabbi, bu misafirimiz hürmetine bana şifa ver” diye dua ettim. Allahü teâlâ benim hastalığımı alıverdi ve ayağa kalktım. Yürür oldum. Bunun üzerine misafirimize teşekkür etmek için yanına varayım dedim. Fakat baktım ki, gitmiş” dedi.

Kızın babası bu acâib hadiseyi Mâruf Kerhî hazretleri’ne anlattıktan sonra: “Böyle küçük çocuklardan da evliya olur mu?” diye sordu. O mübarek: “Evet, evliyanın büyüğü de küçüğü de olur” cevabını verdi.

16 Ocak 2019 Çarşamba

Allah Dilerse...


İngiltere'de yaşayan Somali'li fakir bir kadın, yardım almak için bir radyo istasyonunu arar.
Bu radyo programını dinleyen ateist bir İngiliz, bu müslüman kadınla dalga geçmeye karar verir ve kadının isim ve adresini aldıktan sonra sekreterini çağırarak ona büyük miktar gıda ve yardım malzemeleri alıp kadına götürmesini ister. 

Ve sekretere; 
-"Eğer kadın gıdayı kimin gönderdiğini sorarsa, ona şeytandan olduğunu söyle" diye emreder. 
Sekreter, kadının evine geldiğinde, kadın mutlulukla gelen malzemeleri kabul eder. 
Sekreter ona: 
-"Bunları kimin gönderdiğini bilmek istemiyor musun" diye sorduğunda; 
Fatima isimli okuma yazma bilmeyen bu kadın malzemeleri gönderen ateist İngiliz düşünürü *Dr. Timothy Winter*'in müslüman olup adını *Abdülhakim Murad* olarak değiştirmesine vesile olacak şu hârika cevâbı verir : 
"Hayır, ilgilenmiyorum. Çünkü *Allah* bir şeyin olmasını istediğinde şeytanlar bile ona itaat eder" der.
Bu yaşanmış olayı okuduysanız siz bilgilendiniz. Eğer paylaşırsanız herkes bilgilenir. Lütfen paylaşalım!..

21 Haziran 2018 Perşembe

SOSYAL DENEY - Şarkıyı Ezbere Bildiler ama Fatiha'yı Bilemediler

Sosyal Deney - Güzel ülkemden üzücü görüntüler 

Gün geçmiyor ki  ülkemizde ilginç videolar yayınlanmasın. Bu seferki video dikkatimi çekti.

Hani deriz ya gençlik nereye gidiyor! İşte tam o tarz bir video. Bu sefer ama yeni nesil ve eski nesil bir arada.

Videoda vatandaşlarımıza önce bir rap şarkısı dinletiliyor ve sonra da Fatiha'yı. Söylemesi zor olan rap şarkısını ezberlemişler ama okunan Fatiha Suresi'ni adını bile bilmiyorlar. Çok fazla yorum yapmak istemiyorum. Gezerken denk geldiğim videoyu aşağıdan izleyebilirsiniz.


15 Haziran 2018 Cuma

Babalar ( Köleler ) Günü

Şimdi bir çok okurumuz niye böyle bir başlık attım diye hem merak ediyordur hem de bana kızıyorlardır. Bence tam olarak sonuç böyle.

Baba, işe gider evin geçimini karşılar, evladını sonsuz derecede sever, karısıyla mutlu mesut yaşamak için çabalar... Liste uzar da uzar.

Sonuç nedir? Kapıya gelesiye kadar özlenilen  bir baba ve geldiğinde ise istenilmeyen adam, düşman. Evet tam olarak böyle.

Baba işten gelir,  yorgundur. Azıcık evde dinlenmek ister. Çok değil. 30 dk yeterlidir. Ayaklarını uzatacak o sırada ailesiyle sohbet edecek. Hayali tam olarak böyledir ama hiç bir zaman gerçeği olamamıştır.

Gerçek mi? Buyrun! Baba işten gelir. Hane halkına selam verir. Oturur. Evin annesi çocuk yaramaz olduğu için başının ağrıdığını ve çocukla ilgilenmesi durumunda dinlenebileceğini söyler.  Baba, yorgundur ama yine kabul eder. Başlar çocuğuyla oynamaya. Çocuk babasıyla oynamaktan sıkılır. Başka oyun, başka kitap derken, en sonunda ağzından çıkarır baklayı.  "Seni Sevmiyorum, baba!"

Çocuğun yanından kalkan baba, gider karısının yanına. Tüm gün evi sil süpür, bulaşık,  çamaşır, çocukla ilgilenmek  derken yorulduğunu ve ev işlerinde ona yardım etmesi durumunda dinlenebileceğini söyler.  Adam gider mutfağa,  kirliyi yerleştirir bulaşık makinesine, gider çamaşır odasına kirliyi sepete, sepettekileri atar çamaşır makinesine, döner salonu süpürür,  yıkanan çamaşırları katlar koyar yerlerine... ne acıklı örnekler değil mi? Hayali yarım saat dinlenmek olan 'Köle ' , gerçekler yüzüne çarpılıyor.

Bir baba evde her işi yapabilir, yapmalıdır da. Ama anneler bu yardımları kölelik sistemine döndürmüşler.

Evin babası,  karısına köle,  evladına uşak olmuştur bir kere. Böyle düşününce bir çok sitede okuduğum "Remzi Karakuş'a" ait bir deneme yazısı geliyor aklıma.  İzninizle onu paylaşmak istiyorum.


13 Temmuz 2017 Perşembe

Bir Insani Tanimak Icin Dort Durum - Kişisel Gelişim

Bugünkü yazımda okurken çok hoşuma giden bir paylaşımı sizlere aktaracağım. Yeni evlenecek çiftlere kulağa küpe olacak cinsten hoş bir tecrübe. Evli çiftlerde eminim ki çok doğru diyeceklerdir. 



Evlenmiş boşanmış, elli yaşlarında aklı başında biri olarak tanıdığım Hanımefendi’ye üzerinde çalıştığım EVLENMEDEN ÖNCE adlı kitaptan söz ettim. Doğan Bey, dedi, şimdiki aklımla yeniden evlenecek olsam, kişiyi daha iyi tanımak için şu dört durumda nasıl davrandığını görmek isterdim. Anlatmamı istermisiniz?
Anlatmasını rica ettim, kısaca şöyle açıkladı:

1- Aç olduğu zaman nasıl hissediyor ve nasıl davranıyor, ona bakardım. Duygusal bakımdan olgun değilse, aç insan sabırsız ve bencil davranmaya başlıyor.

2- Öfkeli olduğu zaman, bir şeye kızdığı zaman nasıl konuşuyor, nasıl davranıyor, dikkatle gözlerdim. Bencil insanın kızgınlığı ile olgun insanın kızgınlığı farklıdır. Diyebilirim ki bir insanın olgunluğunun en iyi göstergeci öfkesini nasıl yönettiğidir.

3- Kendini yalnız hissettiği zaman ne yapıyor? İçine kapanıp dünyaya küsen ve onu suçluyan bir tavır içine mi giriyor, yoksa yalnızlığıyla dost olup, hayatın bu hallerini de sakin bir olgunlukla kabul edebiliyor mu?

4- Yorgun olduğu zaman nasıl davranıyor? İnsanın bencil olup olmadığını en iyi yorgunken nasıl hissettiği ve davrandığı gösterir. İlişkinin önemini kavramış olgun insan ne kadar yorgun olursa olsun diğerlerini de düşünerek davranır.
Kendisine teşekkür ettim ve söylediklerini sizinle paylaşmaya karar verdim.

Yaşam deneyiminiz içinde yukarıda ifade edilenler size anlamlı geliyor mu?
Paylaşımınız için teşekkür ederim. 
Doğan Cüceloğlu

7 Eylül 2016 Çarşamba

KUYRUK KEMİĞİ - YAŞANMIŞ İLGİNÇ OLAY


İLGİNÇ BİR OLAY...

1940’ların sonuna doğru Amerika’da bir olay cereyan ediyor. Zengin bir adamın ölümünden birkaç yıl sonra bir kadın yanında bir çocukla mahkemeye başvuruyor. Çocuğun ölen adamdan olduğunu iddia ediyor. Ölüden DNA testi yapılamayan bir dönem dünya için.
Amerika hukuk sistemlerinde bu olayın bir karşılığını bulamayınca başka sistemlere müracaat ediyorlar.


6 Eylül 2016 Salı

Usta Olmak


  Bir geminin makinesi bozulmuş, hiç kimse tamir edememiş. Son işin de 40 yıllık tecrübesi olan bir usta getirmişler.
Usta, makineyi tepeden tırnağa dikkatli bir şekilde kontrol etmiş. Biraz bakındıktan sonra alet çantasına uzanmış ve.. Küçük bir çekiç çıkarmış. Yavaşça bir yere vurmuş. Bir anda makine hayata dönmüş ve çalışmaya başlamış. Makine tamir olmuş!
Bir hafta sonra geminin sahiplerine bu tamirle ilgili 10bin dolarlık bir fatura gelmiş.
"Ne!?" diye yerinden sıçramış gemi sahibi "neredeyse hiç bir şey yapmadı ki. Faturayı detaylandırsın. Neye ne veriyoruz onu görelim."
Cevap basit olmuş:
"Çekiç 2 dolar. Nereye vuracağını bilmek 9.998 dolar." Tecrübeye bilgiye emeğe saygı duymak gerek...

4 Temmuz 2015 Cumartesi

Etekleri Zil Çalıyor Deyimi Nereden Gelir?

Etekleri Zil Çalıyor Diye Niye Deriz?

     Bir zamanlar Anadolu'da 'Çıngıraklı Baba' isminde herkesin çok sevip hürmet ettiği biri varmış. Hatta yaşlıca aksakallı esrarengiz bu adamın manevi kuvveti olduğu düşünülür, keramet sahibi sanılırmış. 

     Bu adam ayakkabılarının ucuna ve giydiği cübbesinin eteklerine yüzlerce minik çıngırak ve zil dikermiş. Bu zillerin sesinden herkes onun geldiğini anlarmış. Etrafındakiler sorarmış:

- Neden o zilleri ayakkabı ve eteklerinize dikiyorsunuz?

- Evladım, insan bilmeyerek görmeyerek yerdeki karıncaları ve diğer ufak hayvanları ezebilir. Onlar ayaklarımın altından kaçsınlar diye bu zilleri diktim, dermiş. 

     Ama bir gün bir de ne öğrensinler! Meğer azılı bir eşkıya çetesinin başıymış bu çıngıraklı baba. Bunu öğrenen herkes çok şaşırmış. O günden sonra da halkın diline bu söz yerleşmiş. Günümüzden farklı olarak, birisinin dürüstlüğünden şüphe duyduklarında;

- O kadar dürüst bir insandır ki etekleri zil çalıyor, derlermiş